KAÇ YIL OLDU?  

Posted by Adsız



  • Güngören'de meydana gelen ve 16 kişinin hayatını kaybettiği patlamanın haberini Fox Tv deki 'Roman Star' yarışmasında alan Adnan Şenses, ''Büyük Atatürk şöyle demiş;'Hangi çılgın bize zincir vuracakmış şaşarım'.Ben şaşmıyorum.Ben gülüyorum onlara...''diye bağıralı 1 yıl...

  • Yolspor'la oynadıkları maçta 25-0 yenilince ligin 2.yarısında rövanş maçına çıkmak istemeyen Seydilerspor'lu oyuncuları Yolspor yöneticileri ''Söz bu sefer çok atmayacağız'' diye ikna ettikten sonra, maç 27-0 biteli 4 yıl...


  • Demokan Akkoyun isimli bir baba oğluna Zagor ismini koyalı 7 yıl...


  • Pokemon kahramanlarına özenen 4 yaşındaki Ferhat(şu an 13 yaşındaymış velet ve forum sitelerine hep ''selam ben Ferhat,Pokemon Ferhat diye de bilinirim'' ünlü olmak güzel şey'' diye başlayan mesajlar yazıyormuş rivayete göre)oturduğu apartmanın yedinci katından atladıktan sonra hastanede, ''Pokemon gibi uçtum'' açıklamasında bulunalı tam 9 yıl olmuş...

kaynak: uykusuz

Chinese 'cat-girl' baffles doctors  

Posted by IEU Medya ve İletişim

A six-year-old Chinese girl has doctors puzzled after thick grey hair started growing all over her body, earning her the nickname "cat-girl".


Li Xiaoyuan, from Fengkai in southern China, had a small birthmark on her back just months ago, which has since grown to cover her entire back and parts of her arms and face, The Sun reports.



"Doctors told us it was just how a birthmark even when it started spreading but now it covers half her body,"
her father Li Yan was quoted as saying.
"None of the other children want to play with her, they are calling her cat-girl and are really mean."
Her mother Li Jian said it broke her heart to see her daughter suffer like this.

A surgeon at Zhaoqing City Dermalogical l Hospital in China's Guangdong province said Li Xiaoyuan may have a rare skin disease that makes normal moles run amok.

Dr Lou Zhongquan said laser surgery could have been used if the skin problem was smaller, but there would be a significant chance of post surgery haemorrhage if Li was operated on.

Chinese 'cat-girl' baffles doctors [ninemsn]



Hijralar  

Posted by Adsız

Hindistan da genç bir adam, “hijra”lara katılıp daha çok para kazanmak için kendisini hadım etti.

Independent gazetesinin haberine göre, Hindistan’da “hijralar” olarak bilinen hadım edilmişlerle arkadaşlık eden ve onlar gibi doğum, evlilik ve festival gibi olaylarda bahşiş toplayan 22 yaşındaki genç, gelirini artırmak için hadım olmayı göze aldı.

Hindistan’da hijralar, ergenlik çağında hadım ediliyor. Bu kişiler daha çok düğünlerde ve törenlerde şarkı söyleyerek ve dans ederek aldıkları bahşiş ve hediyelerle hayatlarını kazanıyor.

Ne kadın, ne de erkek olarak kabul edilen hijralar renkli giysiler giyiyor, ağır makyaj yapıyor ve mücevher kullanıyor.

Düğünlere davetsiz giden hijralar, para ya da çeşitli hediyeler almadan ayrılmıyor. Ülkedeki hijraların sayısının 500 bin olduğu tahmin ediliyor.

“Hijra”lara katılmak için hadım oldu [milliyet]

iletisimciyiz.com  

Posted by Alper Çetiner


An itibariyle yeni arayüzüyle yenilenen sitedir. Başlıca hedefi reklamcılık ve prodüksyon işleriyle uğraşan bireyleri bir araya getirmek olan bu site, üyelerine...

  • sektörün içinden insanlarla tanışıp sohbet etme
  • iş bulma
  • medyayı takip etme

v.b. seçenekleri sunuyor.

İletişim ile alakadar olan herkesin göz atmasını tavsiye ettiğim yerdir. Öğrenip paylaşılabilecek çok şey var. Denemeyen de pişman olabilir.

Gazoza atılan ilaçla bayıltıp tecavüzü engelleyen çubuk piyasada  

Posted by Adsız














Türk filmlerinin en fazla konuşulan “kurbanın gazozuna ilaç karıştırıp bayılttıktan sonra tecavüz etmesi” sahneleri artık tarihe karışacak . İngiltere de bir şirket, içkiye bayıltıcı ilaç atılıp atılmadığını anında tespit eden bir çubuk geliştirdi. Tecavüz tarihini değiştirecek ürün İngiltere’de piyasaya sunuldu.

Daily Mail’in haberine göre, 9.99 sterlinden (yaklaşık 24 lira) satışa çıkan ürün, çok basit bir testle içkinin içinde bayıltıcı özellik taşıyan GHB veya ketamin maddelerinin bulunup bulunmadığını ortaya çıkarıyor. Buna göre, test çubuğuna sahip olan kadın, buluştuğu erkeğin davranışlarından şüphelendiği takdirde, beyaz renkli test çubuğunu içkinin içine daldıracak. Çubuk maviye dönüştüğü takdirde içkinin içinde bayıltıcı madde bulunduğu sonucu çıkacak. Potansiyel kurban bu sayede muhtemel bir tecavüzden kurtulmuş olacak.

Tracy Whittaker ve Tina Dutton adlı iki kadın girişimci tarafından üretilen ürün, “2LoveMyLips” markasıyla satılan dudak parlatıcının yanında şimdilik promosyon olarak verilecek.

İngiltere’de içkiye ilaç atılalar bayıltma suretiyle meydana gelen tecavüz olaylarıyla mücadele etmek üzere kurulan Roofie Vakfı’nın rakamlarına göre, 9 bin 887 kişi ilaçlı tecavüze uğradı. Bunların büyük çoğunluğunu da kadınlar oluşturuyor. Vakıf, test çubuğunun kadınlarda ilaçla tecavüze karşı farkındalığı artıracağını savunuyor. Roofie Vakfı, İngiltere’de birçok kadınının hala ilaçla tecavüzün mümkün olduğuna inanmadığını da belirtiyor.

Gazoza atılan ilaçla bayıltıp tecavüzü engelleyen çubuk piyasada [milliyet]

Brain Scans Reveal What You’ve Seen  

Posted by IEU Medya ve İletişim


Having modeled how images are represented in the brain, the researchers translated recorded patterns of neural activity into pictures of what test subjects had seen.


To construct their model, the researchers used an fMRI machine, which measures blood flow through the brain, to track neural activity in three people as they looked at pictures of everyday settings and objects.

As in the earlier study, they looked at parts of the brain linked to the shape of objects. Unlike before, they looked at regions whose activity correlates with general classifications, such as "buildings" or "small groups of people."

Once the model was calibrated, the test subjects looked at another set of pictures. After interpreting the resulting neural patterns, the researchers' program plucked corresponding pictures from a database of 6 million images.

Soon, everyone will have a photo printer in the back of their head to print off worthwhile images they've seen.

Brain Scans Reveal What You've Seen [wired]



Telectroscope Connects New York & London  

Posted by IEU Medya ve İletişim

telectroscope-1.jpg

The Telectroscope was built by artist/inventor Paul St. George and connects New York and London via a massive tunnel you can look through and see out the other end.

"The Telectroscope started off as a totally unintentional hoax in the 1870s," explains St George, who is the leading expert on this forgotten backwater of Victorian technology. "It came about through an error. A French editor misread a report about the invention of a thing called the Electroscope - which is all to do with static electricity - and called it a Telectroscope. He also misinterpreted its purpose. "The fascinating thing is that his misunderstanding of what it did - to communicate face to face over a vast distance - really caught fire.

Needless to say there is no such massive tunnel. The end portals were just made to look like they're heading through the earth. In actuality, they're connected via "fiber optic cabling, and an HD camera and projector on either end provide live streaming video. But who really cares, you can still look in one end of this device in New York and see out the other in London. You'll find one end next to the Brooklyn Bridge, and the other across the pond, next to Tower Bridge."

A couple more pictures of the thing after the jump.

telectroscope-2.jpg

telectroscope-3.jpg
telectroscope-4.jpg

Official Website

Urban Art: Doğu Almanya sosyalist yıllarını anıyor  

Posted by Alper Çetiner

http://farm4.static.flickr.com/3563/3667259887_75617d21b0.jpg

Farklı Doğu Almanya şehirlerinde gezen sokak sanatçısı Caspar David Friedrich (aynı ismi taşıyan 18. ve 19. yüzyıl ressamıyla karıştırmayınız) bugünlerde bulduğu boş duvarları, çöp kutularını, merkezi telefon ve elektrik kutularını bambaşka bir havaya büründürüyor.

Sosyalist Alman dönemini anımsatan tekdüze apartmanlarınbirer minyatürünü çıkartan Friedrich yaptığı çalışmalarla adından epey bir söz ettirmiş görünüyor.

Berlin duvarının yıkılışının 20. yılı kutlamalarına hazırlanılırken karşımıza ilginç ve bir o kadar da derin bir mesaj çıkıyor.

Doğu Almanya, duvarın yıkılmasına gerçekten sevindi mi?

Bugüne kadar ele alınan konu hep Batı Almanya'nın duvarın yıkılmasıyla kucaklaştığı ekonomik kriz olmuştu.

Belki Doğu'yu da anlamak lazımmış...





Diğer çalışmalarını izlemek için tıkla

Kısa Film: The Cat Piano  

Posted by Alper Çetiner

Avustralya'dan bir inci: The Cat Piano

Anlatıcı Nick Cave olunca daha bir izlenilesi olmuş. Ki hafif kasvetli ama bir o kadar da zarif havayı verebilecek yegane insandır. Sadece sözleri değil, ses tonu hatta aksanı bile böyledir.
(Kitap yazmak, şiir yazmak, The Bad Seeds ile müzik yapmak, akabininde Grinderman grubunu kurmak yetmemiş. İyi de olmuş)



Directed by
Eddie White & Ari Gibson

Produced by
Jessica Brentnall

The Cat Piano from PRA on Vimeo.



iyi seyirler

Stanley Kubrick's Napoleon: The Greatest Movie Never Made  

Posted by IEU Medya ve İletişim

http://theawesomer.com/photos/2009/10/100909_kub_1.jpg

The greatest movie never made is now a book: Stanley Kubrick’s Napoleon is a collection of 10 smaller books that includes the last draft of the script and thousands of scouting photos.

Please click here to read the book's preface by the editor Alison Castle!

izolasyon pahalı gelince  

Posted by Adsız



Bayburt'ta yaşıyor... En büyük derdi kış aylarında bir türlü ısınamamak. Öyle bir çözüm buldu ki buzdolabı üreticileri şaşkına dönecek.
Nabi Melekoğlu Bayburt'ta yaşıyor... Bayburt'un kışı çetin ve sert olunca yıllarca bir türlü evinde ısınma derdini çözememiş...2 katlı müstakil evi için sonunda öyle bir çözüm bulmuş ki buzdolabı üreticileri sanırız şaşkına dönecek. Zira Nabi Melekoğlu, evinin dış yüzeyini ve çatısını buzdolabı kapakları ile kaplıyor...Merkeze bağlı Esentepe Mahallesi Çeçenistan Sokak'ta iki katlı müstakil evi bulunan Nabi Melekoğlu, Bayburt'ta karasal iklimin hakim olduğunu, bu nedenle kış mevsiminin çetin geçtiğini belirterek, ''Kışın evi ısıtmakta zorluk yaşıyoruz. Sobanın sıcaklığı hemen kayboluyor'' diye konuştu.Bu nedenle bir süredir evi izole etmeyi düşündüğünü ifade eden Melekoğlu, ''İzolasyon sistemleri pahalı olduğu için benim aklıma bu yöntem geldi'' dedi.
Melekoğlu, ''buzdolaplarının ısıyı muhafaza etme özelliğinden farlı şekilde yararlanmak için bu yöntemi kullandığını'' belirterek, ''Araştırdım ve hurdacılarda buzdolabı kapakları buldum. Eni 70 ve 150 santimetre arasında değişen kapakları, tanesini 5 liraya satın aldım. Evin dış kısmını kaplamaya başladım. Ailemin de yardımıyla evin dış cephesini kaplama çalışmalarımı sürdürüyorum'' diye konuştu.Melekoğlu, sadece evin dış cephesini değil, çatısını da tutma bölümlerini söktüğü buzdolabı kapaklarıyla kaplayacağını, bunun için 350 adet kapak kullanacağını anlatarak, şöyle devam etti: ''İmkanlarım ancak bu yönteme yetiyor. Ucuz olsa diğer izole sistemleri ile evimi soğuktan korumaya çalışırdım. Buzdolabı kapaklarının içinde, dolap aktif haldeyken içerisindeki soğuk havayı muhafaza etmesi için poliüretan malzeme bulunuyor. Bu malzeme geri dönüşümü olmayan ve doğaya zararlı bir madde. Hurdacılar topladıkları bu hurda kapaklardaki poliüretan maddeyi yakarak ya da çöpe atarak yok ediyorlar. Fakat bu malzeme doğada geri dönüşümü olmadığından kaybolmuyor. İşte soğuk havayı homojen bir şekilde koruyan bu kapaklar sıcak havayı da geçirmiyor. Bu düşünceyle ben de evimin dış yüzeyini, mantolama tekniği ile kaplıyorum.
Bayburt İl Özel İdaresi bünyesinde çalışan Nabi Melekoğlu, boş vakitlerinde evinin dış yüzeyini buzdolabı kapaklarıyla izole etme işini sürdürdüğünü ve bu işlemi soğuklar başlamadan tamamlamayı planladığını söyledi.

Bu seneki Apple fenomeni: Beklentiler boş çıktı.  

Posted by Alper Çetiner



Arkadaşlar, hepimize geçmiş olsun. Eğitim yılına bu yıl başlayan herkesin de aslında bildiği bir konu,

bu sene Apple mapple yok ! ! !

Bilgi İşlem Müdürü Tijen Hanım'ın gelecekte de Apple olmayacağına dair fikirler oluşmasına neden olacak açıklaması şu şekildeydi:

Apple bilgisayarlar Intel Chip Sistemi kullanmaya başladıkları için Apple almanın bir anlamı kalmıyor.
Bunun üzerine sorduğum soru şu şekildeydi:

PC'mize Mac OS kurup Final Cut ile çalışmamızın imkanı var mı peki? Ben Medya ve İletişim öğrencisiyim, film kurgusu yapabilmem için o program şart.
Cevabı ikimiz de biliyorduk ve karşılıklı gülümsedik.


Evet arkadaşlar, bundan böyle cebbeleşeceğimiz
program Adobe Premiere'dir. O da inanılmaz
yavaş çalışan bir uygulamadır. Gerçek Kesit
dizisinin kalitesine ulaşabilirseniz kendinizi şanslı
sayın. Yalnız..., bizi kurtaran bir Sarı Bıyık da olmayacak,
onu da unutmayın. Artık dandik şartların yaratıcı insanları olacağız.

Greenpeace & Tunick: Çıplak Bağ Bozumu  

Posted by Alper Çetiner


Bu adamı seviyorum ya! Ülkemizin insanına çok yararı olabileceğini düşündüğüm bir fotoğrafçıdır. İnsanın çıplaklığın bir kusur, bir günah veya aç kurtların sofrasına meze olmadığını, doğanın bir yalınlığı olduğunu gösterebilen birisidir kannımca ve de zannımca. Tabii siz resimlerine hangi bakış açısıyla bakarsanız.

Ses getiren eylemleriyle bilininen çevre örgütü Greenpeace, kalabalık grupların çıplak fotoğraflarını çeken ABD'li ünlü fotoğrafçı Spencer Tunick'in işbirliğinden yine sıradışı bir eylem çıktı. 713 Greenpeace gönüllüsü Fransa'nın ünlü Beaujolais şarap bölgesinde bir bağda soyundu.
Eylemciler amaçlarının, iklim değişikliğinin Fransa'nın üzümleri ve şaraplarındaki etkisini göstermek olduğunu söylüyor. Uzmanlara göre, küresel ısınma nedeniyle son 50 yılda üzüm ve şarap kalitesinde de düşüş yaşandı.
Haberin kaynağı ve Tunick'in bilinen diğer çalışmaları için:
Çıplak bağ bozumu [milliyet]

DESEM Sineması yeni sezona başlıyor  

Posted by Alper Çetiner


Senelerdir popüler olmayan filmlerin peşinde koşturan sinemaseverlerin İzmir'deki en kapsamlı sineması olan DESEM tekrar film gösterimlerine başlıyor. Henüz gösterime girecek filmleri açıklamadıkları için heyecanla listeye ulaşacağımız ve imdb'de inceleyeceğimiz günü bekliyoruz.

Eğer DESEM ismi size yeniyse şunu belirtmeliyim, çok şey kaçırdınız. Ama devamını getirip zararı telafi etmek sizin elinizde. Envai çeşit deneysel, sanatsal, klasik ve kült filmlerin tadına bakmalısınız derim.


DESEM 'in Değerli Konukları,

DESEM Sineması 5 Haziran 2009 tarihinden itibaren gösterimlerine ara vermiştir.

Yeni sezon 9 Ekim 2009 tarihinde başlayacaktır.

Bilgilerinize sunulur.

Yrd. Doç. Dr. Cemile GÜRÇAY

DESEM Müdürü

DESEM Sineması

CAPTALISM: A Love Story  

Posted by Alper Çetiner



NERDE PARACIKLARIM???

Michael Moore, ABD'de 2 Ekim'de vizyona giren uzun metrajlı belgeseliyle yine dünyayı sarsacak gibi görünüyor. Toplumu ve sistemi eleştirmeyi huy edinmiş bu sevimli yönetmeni henüz takip etmediyseniz eskileri de kurcalamanızı öneririm. Sistem içindeki tezatlıkları, toplumun cehaletini su yüzüne çıkartmayı seven eğlenceli ama bir o kadar da düşündüren bir şahıstır kendileri. Böyle adamlar lazım. Seviniz, sevdiriniz.

Dino Ice Bones  

Posted by IEU Medya ve İletişim


These are dino bone shaped ice cube trays from design firm Fred. They come in Triceratops and T-Rex models and I would totally suck on either one. Unfortunately, I can't imagine these bones lasting too long in a drink.

Need to dig up a clever party accessory? Look no further than our ice-cold fossils - these two assorted dinos will add the perfect Ice Age touch to your modern drinks.

OMG I've never wanted to choke to death on something so bad in my entire life!

Product Site

Bangladeshi Man Kills 83,000 Rats, Wins TV  

Posted by IEU Medya ve İletişim

Seen here doing God knows what, 40-year old Bangladeshi farmer Mokhairul Islam killed 83,450 rats from January to September and won the coveted #1 Rat Slayer title. His reward: a 14-inch color television.

Proof of his accomplishment came in the form of 83,450 rat's tails delivered by Mr Islam to local officials.


"Rodents are the most feared enemy for farmers, so it is an honour to win this prize," he said.

The competition aims to reduce the damage done to crops in the impoverished land, with an estimated 6.5 million rats killed this year. The Government estimates that as much as 10 per cent of Bangladesh's annual harvest of rice, wheat and potatoes is devoured by rodents.

Pfft, for that kind of prize I would killed at least twice that many rats!!!

Farmer wins TV for killing record number of rats in Bangladesh [timesonline]

Amazing Photograph Of The World's Tallest Rocket Blasting Off  

Posted by IEU Medya ve İletişim


This is a photo of the world's tallest rocket blasting off for outerspace without me. Damnit, I packed a sack lunch and everything! HOLLER AT YOUR BOY, NASA. Come on -- I'll bring you back an alien corpse!

You're looking at the 253.2-foot Delta 4-Heavy lifting off from launch complex 37B at Cape Canaveral, and yes, that's actually a photograph. Good thing the camera was remotely triggered by photographer Ben Cooper, who used sound activation to snap this shot while he was safely ensconced 3 miles away.

We feel sorry for that camera, though, whose lens was destroyed. The good news is, the camera itself somehow survived this hellish inferno as the world's tallest unmanned rocket roared away from its launchpad.

World's tallest rocket roars away, captured in spectacular photo [dvice]

Not Just For Vampires: Blood Energy Drink  

Posted by IEU Medya ve İletişim


Blood Energy Potion is a $6 energy drink (available January 2010) that was made to look -- and have the same nutritional value -- of real blood. That's pretty gross.

"The fruit punch flavor packs 4 hours of energy along with iron, protein, and electrolytes. Not only does Blood Energy Potion have a similar nutritional makeup to real blood, but it has the same color, look, and consistency of blood. Get real blood nutrients without that real blood taste! The re-sealable transfusion bag style pouch provides the convenient delivery of fluids for vampires and humans alike! Contains no real blood, just synthetic! "

Product Site
via
Blood Energy Drink [likecool]

Alışveriş Rehberi: Alternatif Video Teçhizatları  

Posted by Alper Çetiner




VholdR ContourHD1080p Full HD Wearable Camera

Price: $329.99
This item will be released on November 16, 2009.

click here





Tachyon XC 3D
$380

Action videos literally jump out with Tachyon’s XC 3D: shock and waterproof, it packs two cameras into one helmet mountable unit for 3D recording and includes 3D glasses and software.

click here

ateş altında gazetecilik-savaş ve savaş haberciliği  

Posted by Adsız



Kapak ve Grafik Tasarım: Semih Sökmen, Emine Bora
Kitabın Baskıları:İlk Basım: Nisan 2005

Ülkemizde gazetecilik ve habercilik, özellikle savaş muhabirliği alanında uzun yıllar dış kaynaklara, küresel haber ajanslarına bağımlı olmuştur. Son on, on beş yıldır bu gerçeğin önemli ölçüde değiştiğine tanık oluyoruz. Bunu şüphesiz en başta savaş bölgelerinde görev yapan gazetecilere borçluyuz. Mete Çubukçu, savaş gazeteciliği deyince ilk akla gelecek isimlerden biri. 1992'den bu yana Afganistan, Filistin, Bosna, Azerbaycan, Irak, Kosova, Çeçenistan, Cezayir, Lübnan gibi kriz ve savaş bölgelerinde, ateş altındaydı. Bizler televizyonlarımızın başında onun gözlerinden olup biteni anlamaya çalıştık."Aslında savaşta yaşananların, orada olmayanlara bire bir aktarılabileceğine pek inanmıyorum," diyor Çubukçu, "Ancak savaşın haber verirken aktaramadığım, bir yaşanmışlık olarak bende kalmış yanlarını, öğrendiklerimi, başka gazetecilerin deneyimleriyle birlikte paylaşmak istedim. Bu kitapta savaş habercilerinin öyküsünü, savaşta gazeteciliğin nasıl yapıldığını, etiğin önemini, muhabirlerin objektif olup olmadığını, tarafsız kalıp kalamadığını, yapılan bir yanlışın neye mal olabileceğini, nelere dikkat edilmesi gerektiğini bulacaksınız... Bir gazeteci ve bir insan olarak orada, savaşın tam ortasında olmanın ne demek olduğunu ifade etmeye çalışıyorum – savaşı sadece ekranda görmüş insanlar için, ama en çok da savaş muhabirliğine ilgi duyan genç gazeteciler için..."



İÇİNDEKİLER
Önsöz
Giriş

1 Savaş Ve Savaş Haberciliği
  • Savaş ve Barış
  • Ölüm Ne Yana Düşer?
  • Savaş, Objektiflik ve Etik
  • Sansürlenen Savaşlar
  • ''Havuz'' dan İliştirilmeye
2 Savaşa Ve İnsanlara Tanıklık
  • Ölüme Yakın Hayatlar
  • Irak: Bir Savaşı Yaşamak
  • Filistin: İntifada, İşgal ve Savaş Günleri
  • Afganistan: Dünyanın Unuttuğu ÜlkeBosna, Kosova, Çeçenistan, Irak savaşların bıraktığı İzler
3 Söyleşiler, Tanıklıklar, Anılar
  • Siz Hiç Savaş Gördünüz mü?
  • Haberle Ölüm Arasında Yürüyenler
4 Savaş Gazetecileri İçin Rehber
  • Riskleri En Aza İndirmek Temel Kuraldır
  • Haber Kuruluşlarının Gazetecilerin Güvenliğiyle İlgili Yükümlülükleri
  • Barış Gazeteciliği


Embedded Gazetecilerin İmzaladıkları Taahhütnamenin Bazı Maddeleri
önsöz, s. 13-17
Art arda basılan deklanşör ve o deklanşöre her basıldığında kulaklarımıza gelen o "ulvi" ses. Üzerinde yeleği, boynunda çeşit çeşit fotoğraf makinesi ve korkusuzca çalışması, görüntülediklerini gazetesine ulaştırma ve gerçekte nelerin yaşandığını duyurma çabası, idealizmi, belki de Türkiye'de seyircinin karşılaştığı ilk deneyimlerden biriydi. İsmi de mesleğe tam uyuyordu: Under Fire, yani Ateş Altında. (Yön. Oliver Stone, MGM Home Entertainment, 1982.) Ateş Altında, yıllar sonra savaş muhabirliğinin kült filmleri arasına girdi. Türkiye'de birçok kişi savaş muhabirliğini Ateş Altında ve Nick Nolte'la tanıdı, savaş muhabirliğine bu filmle özendi. Bugün 30'lu, 40'lı yaşlarda kime "savaş muhabirliği"yle ilgili bir film sorsanız alacağınız yanıt "Ateş Altında," olacaktır. El Salvador'un başkenti Managua'da diktatör Somoza'nın adamlarınca gözaltına alınan filmin kahramanı, bir rahiple aynı hücreye koyulur. Rahip gazeteciye hangi taraftan olduğunu sorar. Aldığı yanıt şudur: "Ben taraf tutmam, fotoğraf çekerim." Ancak, yaşadıkları ve gördükleri sonucunda taraf olur. Filmdeki savaş muhabiri, sadece savaş muhabiri olduğu için zihinlerde yer etmemiş, görüntülediği gerçeği iletebilmek için harcadığı insanüstü çaba ve kendince "haklı tarafın" yanında olması onu farklı bir yere oturtmuştu. Mesleğin ilk yıllarında o filmden etkilenip savaş muhabiri olmak isteyen birçok kişiyle karşılaşmışımdır. Aslında sinemada, edebiyatta, savaş muhabirleri hep konu olmuş, ama popüler anlamda, hiçbirisi Ateş Altında filmi gibi etki yapmamıştır. Savaş muhabirliği birçok kişiye ilginç gelmektedir. Bu kitapta savaş haberlerinin nasıl ve hangi koşullarda hazırlandığını, savaşların gerçek yüzünü, haberin size ulaştırılması aşamasında nelerin yaşandığını bulacaksınız. Savaş muhabirinin kim olduğu, niçin bu işi seçtiği, motivasyonun nereden kaynaklandığı, bilgi ve tecrübenin önemi, savaş ve kriz bölgelerinde nasıl davranılması gerektiği, bu tür habercilikte objektiflik, tarafsızlık çelişkisi, savaş muhabirliğinin çeşitleri, savaşta etik kurallar, savaş sonrasında yaşanan ruhsal çöküntüler örnekleri ve tanıklıklarıyla yer alıyor. Uluslararası alanda savaş gazeteciliğinin nasıl yapıldığı, savaş muhabirliğinin kuramsal yanı masaya yatırılarak dünyanın önde gelen isimleri ve akademik çalışmalarından yararlanarak hazırlandı. Savaşlardan haber geçenlerin öykülerini, savaş muhabirliğinin ne olup ne olmadığını, nasıl yapıldığını, yıllara göre nasıl değişim gösterdiğini, savaş haberciliğinde etiğin önemini, muhabirlerin objektif olup olmadığını, tarafsız kalıp kalamadığını bulacaksınız. Bu kitap, savaş muhabirlerinin öyküsü olduğu kadar, yapılan yanlışların nelere mal olduğu, nelere dikkat edilmesi ve iyi muhabirlerin nasıl olması gerektiğini de ele almaya çalışmaktadır. Savaşların gerçek yüzü, savaşın acı gerçeğiyle yüz yüze kalan habercilerin trajedileri, haberle insanlık arasındaki ince çizgi de bu kitapta tartışılıyor.

Biraz iddialı olsa da, elinizdeki kitap kendi kategorisinde bir ilktir. Türkiye'de ilk kez savaş muhabirliği üzerine kitap yazılmaktadır. Bugüne kadar savaş alanlarında çalışan gazeteciler, anılarını, yaşadıklarını, emeklerini, canları pahasına ortaya çıkardıkları haberleri ve öyküleri kaleme almışlardır. Bunlar arasında, bu işi layıkıyla yapanlar olduğu gibi yaşadıklarını abartanlar da olmuştur. Uluslararası akademik çevrelerde ya da gazeteciler arasında savaş muhabirliği konusunu ele alanlara, bunu bir ders olarak okutanlara, üniversitelerde tez konusu yapanlara rastlanmaktadır. Ancak Türkiye'de bir uzmanlık alanı olarak savaş muhabirliği bütün yönleriyle ele alınmamış, asgari kuralları yazılmamış ve bir boşluk doğmuştur. Bu kitap bu boşluğu doldurma iddiasındadır. Bir akademisyen tarafından yazılmasa da (hocalarımın affına sığınarak) "akademik" olma iddiasındadır. Daha sonraki yıllarda bu konuda yazacak gazeteciler ve akademisyenlere ışık tutma çabasındadır. En önemlisi bu mesleğe özenenler, savaş muhabiri olmak isteyenler, öğrenciler, İletişim Fakülteleri'ne devam edenler için başucu kitabı olma özelliği taşımaktadır.

Tabii ki aslolan yaşanmışlıklar ve tecrübelerdir. Yüzlerce kez karşılaştığım soruların başında "Bu işi nasıl yapıyorsunuz? Tehlikeli değil mi? Biz de savaş muhabiri olmak istiyoruz, ne yapmamız lazım?" gelmiştir. Kitabın ikinci bölümünde bu yaşanmışlıklar, tehlikeler, haber için ölümle burun buruna geldiğimiz anlar yer almaktadır. Buna, savaş muhabirinin yaşadıkları, kendisi ve savaşlarla hesaplaşmasıdır da diyebiliriz. Yaşanmışlıklar ise sadece kuru bir anlatım değil, ders çıkarmak adına son 12 yılda yaşananlardan cımbızlanarak çıkarılanlardır. Irak'tan Afganistan'a, Filistin'den Bosna'ya kadar. En önemlisi, hepsinden farklı dersler çıkarılacak tanıklıklardır. Bu yüzden savaşlara, savaş muhabirleri, kameramanları ve fotoğrafçılarının gözüyle bakmaya çalıştım. Savaşların gerçek yüzüne, insan acılarına bakmak isteyenler için de önemli bir kaynak olduğu iddiasındayız. Çünkü savaşı birinci elden yaşayan, ateş altında kalan ve sizlere bunları aktaran bizlerin hikâyeleri var bu kitapta. Fazlası değil belki, ama eksiği tabii ki bana ait. Aslında, yaşananların bire bir anlatılabileceğine inananlardan değilim. Bu, bazı olayları ortaya dökmekten ya da anlatmaktan kaçınmaktan kaynaklanmıyor. Özellikle savaş ve kriz bölgelerinde yaşananlar, paylaşılanlar, tanık olunan acılar, duygular, duygusallıklar ve olayın kendi doğasından kaynaklanan sertlik, haber telaşında kaybolup gitmektedir. Çünkü yaşanan "o an" çok önemlidir ve "anlıktır". Sıkılan ilk kurşunun insan zihninde bıraktığı iz, düşen bombaların yarattığı korkuyla karışık "tatmin", mültecilerin yüzlerindeki umutsuzluk hep o ana dair izlenimlerdir. Bütün bunları daha sonra kâğıda dökmek, o anı anlatmayacağı gibi, yaşadıklarınızı bir süre sonra kâğıda dökmeye başladığınızda, hissettikleriniz de farklı olacaktır. Çünkü bütün yaşanmışlıklar bir kez daha duygu ve mantık süzgecinden geçmektedir. Bu ise "o an"dan uzaktır artık. Yani yazılanlar bu yüzden hep eksiktir. Son bölümde ise, en temel bilgileri içeren elkitabı sayılabilecek, savaş muhabirinin rehberi yer almaktadır. Çünkü savaş muhabirliğinin kesin hatlarıyla çizilmiş kuralları ya da bire bir kitabı yoktur. Her muhabir bir kitaptır. Ama en temel noktalar, bilinmesi gereken kurallar açısından bu kitap, en azından alfabenin başlangıcı sayılabilir.

Etkileyici Reklam Afişleri  

Posted by Adsız






Anti-Paparazzi Device  

Posted by IEU Medya ve İletişim


Some guy named Adam Harvey designed an anti-paparazzi purse that, when the flashbulbs of the photogs go off, immediately flashes it's own bulb back, ruining their pictures and effectively protecting your privates from showing up on the magazines. Obviously, it's a terrible idea. Terribly terrible. Right up there with the current public decency laws.

Anti-paparazzi device flashes lewd photographers right back [dvice]

Gerilla Reklamcılık: Dikkat çekmenin farklı bir yöntemi  

Posted by Alper Çetiner


Bir firmanın medya planlaması yapılırken genelde en son akla gelen fikir sokak ve board reklamcılığıdır. Bir ajans çalışanıysanız bilirsiniz, sözü geçen reklamın kaymağı azdır. Yayıncı kuruluşlarla çalışmanın kaymağı her daim daha boldur, daha tatlıdır. Bir şehrin reklam aracı olarak algılanamamasının sebebi de temelde budur. Şehri reklam malzemesi olarak kullanmak çok geleneksel bir kültürdür aslında. En basit örneklerinden biri, ...orta çağ avrupasında yapılacak sirk gösterileri afişlerle ve duvar yazılarıyla tanıtılırdı. Bu bakımdan bu yöntemin çok daha oturmuş bir yapısı vardır. Kapitalizmle gelen reklam kültürüyle yayıncılıkta "haber" ve "reklam" farkı oluşmaya başladı. Şehir reklamı eskidir, candır.
Belediyeler de bu işi bir sektör haline getirdiler tabii. Sonra bu işi kuralına göre yapmayan, kafasına göre bir nokta seçip afişini yapıştıran insanlara da mani olamayıp olan bitenlere bir isim koydular: Gerilla Reklam.

Peki Gerilla Reklamcılık nedir? Doğal şartları kendi lehine kullanarak temelde olmaması gereken yerde olan ve bulunduğu yerde fark yaratan prensibi üzerine yapılan reklamcılıktır. Bulunduğu zeminin uygunluğu ona ayrı bir anlam katıp şekildeki kahve fincanına yakın bir anlayışta olabileceği gibi, şehrin her yerine yapıştırılan stickerlar da olabilir gerilla reklamcılık.
Gerilla Reklamcılık Ajansları Portekiz'de bile vardır ama ülkemizde hala bu anlayış yeterli profesyonelliği kazanmamıştır.


Bugünlerde bu işi düzenli olarak yapan eğlence sektörü var. Bu tarz onlarda kemikleşmiş bir hal almıtır. Geri dönüşümünü aldıkça keseyi açıp pankart ve board'lara yatırım yapma eğilimiyle büyüyorlar, yayıncı kuruluşları sponsor yapmak kaydıyla karşılıklı bedelsiz reklam mahiyetiyle "barter" sözleşmesi imzalıyorlar. Ancak , bu büyümenin temelindeki yapıtaşı da sokaktaki afiştir, gerilla reklamdır.

Büyük firmalar reklamı sadece tanıtım için kullanmıyorlar. Piyasa rekabetinde en etkin silahları reklamdır. İkinci Dünya Savaşı ardından büyüme gösteren tüm şirketlerin genel özellikleri reklama rakiplerinden daha fazla gösterdikleri önem. Bu durumu kabullenen günümüz şirketler yaratıcılıkta sınır tanımayan işlere imza atmak konusunda her zamankinden daha açık. Adamlar biliyor, reklamın en kalıcısı en sıradışı olanıdır, kendinden söz ettirenidir. Siz isterseniz her televizyon kanalından saldırın, güvenilen bir arkadaşın diğer arkadaşına anlattığı şey kadar etkili olabilir mi? Bakın, işte ben de size bu kahveyi beğenip de göstermedim mi? Ben yakınlarda bir yerlerde olsa bizzat görmek bile isterdim.

iletişim öğrencisi ne yapar(Anadolu Üniversitesi iletişim bilimleri fakültesi öğrencilerinin düzenlediği 1.ulusal iletişim öğrencileri sempozyumu)  

Posted by Adsız

Medya, yazıcılara her an zengin ve engin malzeme sunmasıyla (da) sık sık konu oluyor. Üstelik uzman kesilip kaleme sarılanların eserleri çoğu kez, medyaya dikilen bir tüy gibi duruyor sayfalarda. Korkmayın bir Pop-star ya da Ben Evleniyorum eleştirimsisi değil okuduğunuz. Hele başlığın çekim gücüyle okumaya başlayan iletişim öğrencilerinin hiç korkmaması gerekiyor. Malum, bu tip yazılara karşı bağışıklıkları olmalı; Shanonn-Weaver'ı, hipodermik şırıngayı, sessizlik sarmalını, common sense'i ve diğerlerini okudular. Okuma yazma uğraşlarına sınav vermek için bile girişmiş olsalar kitle iletişiminin doğasını kavramayı belki de dile gelmemiş bir amaç olarak tercih ettiklerini varsayıyorum. Aynı tercihte bulunmayan iletişim öğrencilerinin de bu sayfada fazla vakit harcamayacağı gerçeğinden hareketle, izninizle, konuya giriyorum. Hani biz fakülteliler karşıyız ama, medyayı çekip çeviren profesyoneller arasında alaylı -mektepli ayrımına bir gözatarsak yarı-mektepli kurt alaylıların sektörde hakim olduğunu görürüz. Camiada 'başarılı' addedilen işler hep onların elinden çıkar. Ve onlar ki iletişim fakültelerinden mezun olanlara deneyim şartı koyarlar. Bu şart gereği deneyim edinebilecek fırsatı yakalayabilen mezun-stajyer iletişimciler birkaç yıl çalışıp yeterli olgunluğa ulaşmayı bekler. Deneyimle pişenler için kapılar daha kolay açılır tabii ama bu birkaç yıl yeni mezun iletişimciyi su katılmış pişmiş aşa da çevirebilir. Zira, bazı konuları kişisel ilgi alanı içinde de öğrenmeye ve tartışmaya çabalayan iletişim öğrencileri, mektepte de ziyadesiyle pişer. Toplumu mercek altına alabilmek, kitlelerin ruhunu kavrayabilmek, siyasal denge ve çelişkileri-çatışmaları analiz edebilmek, kültürel değerleri, günlük yaşamı tanıyabilmek, iletileri bu bilinçle kodlamak alaylılar için doğuştan gelen bir yetenek midir? İletişim fakültelerinde çoğu zorunlu olan ve bahsettiğim yeteneği kazandırmayı amaçlayan onlarca ders var, profesörler, doçentler, gazeteciler, sinemacılar var. Ama yazık ki bir de edilgen alıcılar var ki akıllara zarar, sanıyoruz ki kullandığı kameraya hakim olan iyi görüntü yakalar, Quark'ta hızlı çalışan iyi sayfa yapar. Binlerceyiz ve bırakın bilginin üretimine teğet geçmeyi, onu paylaşmıyoruz bile. Etkileşim olmayınca düşünce de gelişmiyor haliyle. İletişim/kitle iletişimi üzerine yüksek öğrenim gören ya da bu konularda çalışan öğrenciler ne yapar? 25'ten fazla iletişim fakültesinin lisans ve yüksek lisans öğrencileri, kamuoyu çalışmaları, kadın çalışmaları, medya, kültürel çalışmalar gibi master programlarına devam eden öğrenciler ve disiplinlerarası kardeşlerimizden sosyoloji, siyasal bilgiler gibi bölümlerde kitle iletişimi ile ilgilenen öğrenciler ne yapar? Bunca medya-gençlik tartışması, münazaracılık oyunları gibi, medyalığımızı yeniden üretirken, biz bir kenarda kıs kıs gülerek izliyoruz. Boş vitese alınmış birikim de eğim yönünde hareket ediyor.

Mikromedyanın Özetli Tarihi  

Posted by Alper Çetiner


Öyle ya, blog yazıları yazarı bir insanım. Bu resim benim de hislerime dokundu gibi. Eskiden içe dönük hikayeler yazardım. Kimse okumazdı, içimden geldiği için yazardım. Okumak isteyen olsaydı bile okutmazdım sanırım...
Tabii sosyal paylaşım ağları var artık. Devrimsel bir nitelikteler. Ufak tefek yazılar yazıp insanlara okutabiliyorum. Paylaşabileceğim ilginç konular buluyordum. Bu huyundan vazgeçmeye niyeti olmayanlar arasındanım aslında...
Ancak yeni sosyal ağ oluşumları işi iyice kısaya bağlamaya başladı. Eskiden okumak isteyene leziz bir şekilde sunmak isteyeceğiniz yazıların yerini sürüyle statü bildirimleri almaya başladı. "bugün amsterdam'a uçuyorum", "mutfaktayım", "hepinizden nefret ediyorum", "kafama kuş sıçtı" gibi kısa iletiler ve cevap olarak gelen lüzumsuz gülücükler...
Sosyal ağlar bizi asosyalleştiriyor hissine kapılıyorsun bir noktadan sonra. İnsanlar kof gibi, kimse seni dinlemiyormuş gibi geliyor.
Sonra ne mi oluyor? Giriyorsun Twitter'a, merak ettiğin insanlar (ki arkadaşların değildir, film yıldızlarıdır, vesaire...) özel hayatlarını ve basın bildirimlerini okur hale geliyorsun.
Buradan Twitter kullanıcılarına el sallamak istiyorum. Sevmiyorum o programı!
Arkadaşlarınız sizin varlığınızdan bile haberdar değil. Sayenizde iyi para kazanıyorlar ama. Öyle bir kaymağı var bu arkadaşlık oynunun.

Career Evolution  

Posted by Alper Çetiner

Reklamcının kariyer basamakları ve bu esnada katettiği evrimin hoş bir tasviri...
Evet biliyorum! Siz de biliyorsunuz, birçoğumuz bu yolun yolcusu. Asıl mesele şu: 'ne kadar yol katedebileceğiz?' Ben kendi adıma konuşayım ufkum çok da açık değilmiş. T-Shirt'üne yeni kavuşmuş abimin PDF bilgisinin üstünde yer alan "X" ve "P" harfleri, güneş gözlüklü dayımın "e" harfi olsun, bana birşey anlatmayan sembollerdir. Zerre kadar bilgim yok.
Bu yolun yolcusu olan herkese bol şans dilerim. Sonunda şampanyalı günleri görmek nasip ola.

Turkish Prison Inmate Escapes Jail Using Cardboard Box  

Posted by IEU Medya ve İletişim


A Turkish man, who may or may not be a fan of the Metal Gear Solid series, but who I am dubbing Solid Turkish Snake anyways, escaped German prison in a cardboard box.

The man hid in the box at the end of a shift of his prison job of making stationery and was carried out by a courier service along with other boxes. The inmate then cut through a tarp in the truck and jumped out shortly after the vehicle left the prison grounds. The driver eventually noticed the tarp flapping in the wind and reported the cut to the police.

Wait a minute -- job making stationery? No wonder the poor bastard wanted to escape so bad. Pressing license plates I can understand, but making stationery? That's just cruel and unusual.

Prison Inmate Escapes Jail Using Cardboard Box [snagwiremedia]


Lose/Lose: Video Game Deletes Files Off Your Computer  

Posted by IEU Medya ve İletişim

lose/lose from zach gage on Vimeo.



Lose/Lose is a video game created by Zach Gage that plays like a traditional space shooter, but with a twist!

Lose/Lose is a video-game with real life consequences. Each alien in the game is created based on a random file on the players computer. If the player kills the alien, the file it is based on is deleted. If the players ship is destroyed, the application itself is deleted.


Although touching aliens will cause the player to lose the game, and killing aliens awards points, the aliens will never actually fire at the player. This calls into question the player's mission, which is never explicitly stated, only hinted at through classic game mechanics. Is the player supposed to be an aggressor? Or merely an observer, traversing through a dangerous land?

Why do we assume that because we are given a weapon an awarded for using it, that doing so is right?

I didn't actually bother reading all that because oh I dunno, I WAS TOO BUSY WHIPPING SOME ALIEN ASS! Unfortunately, the bug-eyed bastards got me in the end. Now, what happened to Photoshop?

Zach's Porfolio (game is available for download there)

Yummy: Poisonous Snake-Bitten Chicken  

Posted by IEU Medya ve İletişim


Apparently poisonous snake-bitten chicken is a popular dish in a parts of China, but it's coming under the heat for being cruel and unusual deliciousness.

Chinese health authorities are putting a stop to restaurants serving chickens which have been bitten to death by poisonous snakes and cooked up for a supposedly detoxing meal.


The dish, served by a small number of eateries in the southern province of Guangdong and the southwestern city of Chongqing, has generated a storm of publicity and controversy in the Chinese media and amongst bloggers.

Wow, that's pretty effed up. Like eating dried tiger penis just so you can pop a boner -- but with even more snake...

China puts a stop to snake-bitten cock-in-a-pot [yahoonews]

kimiz?

Fotoğrafım
İzmir Ekonomi Üniversitesinin Medya ve İletişim öğrencileriyiz. Derdimiz ortak bir alan yaratmak ve çok dertliyiz. Şöyle ki, okuyan herkes davetlidir.

neciyiz?

İzmir Ekonomi Üniversitesinin Medya ve İletişim öğrencileriyiz. Derdimiz ortak bir alan yaratmak ve çok dertliyiz. Okuyan herkes davetlidir.

arşiv